NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
7 - (1714) حدثني
علي بن حجر
السعدي. حدثنا
علي بن مسهر عن
هشام بن عروة،
عن أبيه، عن
عائشة. قالت:
دخلت
هند بنت عتبة،
امرأة أبي
سفيان، على
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فقالت:
يا رسول الله!
إن أبا سفيان
رجل شحيح. لا
يعطيني من
النفقة ما
يكفيني ويكفي
بني. إلا ما
أخذت من ماله
بغير علمه.
فهل علي في
ذلك من جناح؟
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم (خذي
من ماله
بالمعروف، ما
يكفيك ويكفي
بنيك).
[ش
(إن أبا سفيان
رجل شحيح) في
هذا الحديث
فوائد: منها
وجوب نفقة
الزوجة. ومنها
وجوب نفقة
الأولاد
الفقراء
الصغار. ومنها
أن النفقة
مقدرة
بالكفاية].
{7}
Bana Aliy b. Hucr
Es-Sa'dî rivayet etti. (Dediki): Bize Aliy b. Müshir, Hişâm b. Urve'den, o da
babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Ebû Süfyân'ın karısı
Hind bintü Utbe, ResûluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına girerek: Yâ
Resûlâllah! Gerçekten Ebû Süiyân cimri bir adamdır; bana kendime ve oğullanma
yetecek kadar nafaka vermiyor. Meğerki onun haberi olmadan malından almış
olayım! Acaba bunda bana bir günah varmıdır? dedi. Bunun üzerine ResûluIIah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Onun malından ma'ruf
vecihle sana ve oğullarına yetecek kadar al!» buyurdular.
(1714) - وحدثناه
محمد بن
عبدالله بن
نمير وأبو
كريب. كلاهما
عن عبدالله بن
نمير ووكيع. ح
وحدثنا يحيى
بن يحيى.
أخبرنا
عبدالعزيز
ابن محمد. ح
وحدثنا محمد
بن رافع.
حدثنا ابن أبي
فديك. أخبرنا
الضحاك (يعني
ابن عثمان).
كلهم عن هشام،
بهذا الإسناد.
{…}
Bize bu hadîs Muhammed
b. Abdillah b. Numeyr ile Ebû Kureyb de ikisi birden Abdullah b. Numeyr ile
Vekî'dan rivayet ettiler. H.
Bize Yahya b. Yahya dahî
rivayet etti. (Dediki): Bize Abdülâzîz b. Muhammed haber verdi. H.
Bize Muhammed b. Râfi'
de rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Ebi Füdeyk rivayet etti. (Dediki): Bize
Dahhâk (yâni İbni Osman) haber verdi.
Bu râvilerin hepsi Hişâm'dan
bu isnâdla rivayette bulunmuşlardır.
8 - (1714) وحدثنا
عبد بن حميد.
أخبرنا
عبدالرزاق.
أخبرنا معمر
عن الزهري، عن
عروة، عن
عائشة. قالت:
جاءت
هند إلى النبي
صلى الله عليه
وسلم. فقالت:
يا رسول الله!
والله! ما كان
على ظهر الأرض
أهل خباء أحب
إلي من أن
يذلهم الله من
أهل خبائك. وما
على ظهر الأرض
أهل خباء أحب
إلي من أن
يعزهم الله من
أهل خبائك.
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم (وأيضا.
والذي نفسي
بيده!). ثم قالت:
يا رسول الله!
إن أبا سفيان
رجل ممسك. فهل
علي حرج أن
أنفق على عياله
من ماله بغير
إذنه؟ فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم (لا حرج
عليك أن تنفقي
عليهم
بالمعروف).
بش (أهل خباء)
قال القاضي
عياض: أرادت
بقولها: أهل
خباء - نفسه
صلى الله عليه
وسلم. فكنت
عنه بأهل
الخباء
إجلالا له.
قال: ويحتمل
أن تريد بأهل
الخباء أهل
بيته. والخباء
يعبر به عن
مسكن الرجل
وداره.
(وأيضا.
والذي نفسي
بيده!) معناه:
وستزيدين من
ذلك، ويتمكن
الإيمان من
قلبك، ويزيد
حبك لله
ولرسوله صلى
الله عليه
وسلم، ويقوى
رجوعك عن
بغضه. وأصل
هذه اللفظة:
آض يئيض أيضا،
إذا رجع].
{8}
Bize Abd b. Humeyd dahî
rivayet etti. (Dediki): Bize Abdürrazzâk haber verdi. (Dediki): Bize Ma'mer,
Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş:
Hind, Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'e gelerek: Yâ Resûlâllah! Vallahi yeryüzünde senin hanen halkın
kadar Allah'ın zelil etmesini dilediğim bir hâne halkı yoktu. Şimdi yeryüzünde
senin hâne halkın kadar Allah'ın aziz kılmasını dilediğim bir hâne halkı
yoktur, dedi. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Nefsim yed-i kudretinde
olan Allah'a yemin olsun ki, yine de!» buyurdular. Sonra Hind şunları söyledi:
— Yâ Resûlâllah!
Gerçekten Ebû Süfyân pinti bir adamdır. Acaba Çoluğuna çocuğuna onun izni
olmaksızın malından nafaka vermemde bana bir vebal varmıdır? Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Onlara ma'rûf vecihle
nafaka vermende sana vebal yoktur!» buyurdular.
9 - (1714) حدثنا
زهير بن حرب.
حدثنا يعقوب
بن إبراهيم. حدثنا
ابن أخي
الزهري عن
عمه. أخبرني
عروة بن الزبير؛
أن عائشة قالت:
جاءت
هند بنت عتبة
بن ربيعة
فقالت: يا
رسول الله!
والله! ما كان
على ظهر الأرض
خباء أحب إلي
من أن يذلوا
من أهل خبائك.
وما أصبح
اليوم على ظهر
الأرض خباء
أحب إلي من أن
يعزوا من أهل
خبائك. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم (وأيضا. والذي
نفسي بيده!). ثم
قالت: يا رسول
الله! إن أبا
سفيان رجل
مسيك. فهل علي
حرج من أن
أطعم، من الذي
له، عيالنا؟
فقال لها (لا.
إلا بالمعروف).
[ش
(مسيك) أي شحيح
وبخيل.
واختلفوا في
ضبطه على وجهين
حكاهما
القاضي:
أحدهما مسيك.
والثاني مسيك
وهذا الثاني
هو الأشهر في
روايات
المحدثين.
والأولى أصح
عند أهل
العربية. وهما
جميعا
للمبالغة.
(لا.
إلا بالمعروف)
هكذا هو في
جميع النسخ.
وهو صحيح.
ومعناه لا
حرج. ثم ابتدأ
فقال: إلا
بالمعروف. أي
لا تنفقي إلا
بالمعروف. أو
لا حرج إذا لم تنفقي
إلا بالمعروف].
{9}
Bize Züheyr b. Harb
rivayet etti. (Dediki): Bize Ya'kûb b. İbrahim rivayet etti. (Dediki): Bize
Zührî'ntn kardeşi oğlu, amcasından, rivayet etti. (Demişki): Bana
Urvetü'bnü'z-Zübeyr haber verdiki, Âişe şunları söylemiş:
Hind binti Utbe b. Rabia
gelerek: Yâ Resûlâllah! Vallahi yeryüzünde senin hanen halkı kadar zelil
olmalarını dilediğim bir hâne yoktu. Bugün ise yeryüzünde senin hanen halkı
kadar aziz olmalarını dilediğim hane kalmadı, dedi. Bunun üzerine Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Nefsim yed-i kudretinde
olan Allah'a yemin olsun ki, yine de!» buyurdu. Sonra Hind :
— Yâ Resûlâllah!
Gerçekten Ebû Süfyân pek cimri bir adamdır. Acaba onun malından çoluğumuza
çocuğumuza yedirmemde bana bir vebal varmıdır? dedi. Efendimiz ona :
«Hayır! Ancak ma'ruf
vecihle (harca)!» buyurdular.
İzah:
Bu hadîsi Buhâri
«Nafakaat», «Menâkıbü'l-Ensâr» ve «Eymân» bahislerinde tahrîc etmiştir.
Hadîs-i şerif de Hz.
Ebû Süfyân'ın zevcesi olduğu bildirilen Hind (Radiyallahu anha) Hz. Muâviye'nin
annesidir. Hind'in babası Utbe'yi Bedir gazasında Hz. Hamza (Radiyallahu anH)
öldürmüştü. Amcası Şeybe ile kardeşi Velîd de aynı gazada maktul düşmüşlerdi.
Bu sebeple o zaman henüz müslüman olmayan Hind başta Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) olmak üzere bütün müslümanlara diş biliyordu. Nitekim Uhud harbinde Hz.
Hamza'yı vurması için Vahşî namındaki köleyi teşvik edenlerden biri de Hind'di.
Hattâ Hamza (Radiyallahu amh) şehîd edilince intikam hissi ile onun ciğerini
çiğnediği rivayet olunur.
Hz. Hind, Mekke'nin
fethinde kocası Ebû Süfyân (Radiyallahu anh)'dan sonra müslüman olmuş; Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onları nikâhları üzre bırakmış; nikâhlarını
tazelemeye lüzum görmemiştir.
İşte Hind (Radiyallahu
anha): «Senin hanen halkı kadar Allah'ın zelil etmesini dilediğim bir hâne
yoktu...» sözü ile o eski düşmanlık günlerine işaret etmiştir.
Hadîste geçen «Ehl-i
hibâ»'ın asıl mânâsı çadır halkı demektir,
Hibâ': Yün veya
yapağıdan yapılan çadırdır. Sonraları bir kimsenin evine, yurduna da hibâ'
denilmiştir. Kirmani: «İhtimal Hind bu sözü ile ResûluIIah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'in kendini kasdedilmiş; onu ve ehl-i beytini ta'zîm için kinaye yolu
ile konuşmuştur.» diyor.
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'in Hz. Hind'e cevaben:
«Yine de!» buyurması
iki suretle mânâlandırılmıştır. Birinciye göre mânâ: «O yine öyledir; yâni söylediğin
doğrudur; ben de sana nisbetle senin dediğin gibiyim» demektir. İkinci surete
göre bu sözden murâd: Bizi sevmen daha da artacak; kalbine îmân yer edecek»
demektir. Allâme Aynî ile Nevevî bu ikinci mânâyı makama daha münâsib
görmektedirler. Çünkü Hind ikinci cümlesinde Resûlullah'ın ehl-i beytini çok
sevdiğinden bahsetmektedir.
Hz. Hind'in suâline
Resûl-i Ekrem'in:
«Hayır! Ancak ma'rûf
vecihle» buyurmasının dahi iki veçhe ihtimali vardır:
1- Bu sözden murâd:
Hayır günah yoktur; demektir. «Ancak ma'ruf vecihle! cümlesi söz başıdır ve:
«Ma'rûftan başka yolla nafaka verme!» takdirindedir.
2- Bu cümleden murâd: «Ma'ruftan başka bir yolla
nafaka vermezsen günah yoktur.» demektir.